Allah-u Teàlâ Hazretleri Mi’rac Kandili gecenizi hepiniz için hayırlı ve mübarek, ecirli ve sevaplı, kârlı ve kazançlı eylesin… Bu mübarek günün mânevî ikrâmâtına, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin mağfiretine, rahmetine cümlenizi nâil eylesin… İki cihan saadetine mazhar eylesin… Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin…
Miraç Kandili
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarını dile getirir. İslam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göğe yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayıdır.
Mirac Gecesi, Recep ayının 27. gecesidir. Peygamberliğin on üçüncü senesinde de "Miraç" mucizesi olmuştur. Bu gece Peygamber (s.a.s) Efendimiz Mi’raca çıkmış, daha başka hiç bir beşere nasib olmayacak, çok büyük iltifat-ı ilâhiyeye mazhar olmuş; o hadisenin sene-i devriyesidir.
Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:
Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.? (İsra Suresi, 1)
Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:
O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O'nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O'nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.? (Necm Suresi, 7-18.)
Bu âyet-i kerimeler aynı zamanda İsra ve Mirâc mûcizesinin hikmetini de beyan etmektedir. O da, Resûl-i Kibriya Efendimize, Cenâb-ı Hakkın kudretine delâlet eden harikaların gösterilmesidir.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Sözler isimli eserinin Mi'râc-ı Nebeviye'ye dâir kısmında şöyle der:
"Mi'râc meselesi, erkan-ı îmâniyenin usûlünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkan-ı îmâniyenin nurlarından meded alan bir nurdur. Erkan-ı îmâniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilemez. Çünkü, Allah'ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücûdunu inkâr eden adamlara Mirâc'dan bahsedilmez. Evvelâ, o erkânı ispat etmek lâzım geliyor" (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.514)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder