3 ayda bir yayınlanan Dil kültür ve Edebiyat Dergisi Yağmur'un 44. sayısında yine birbirinden ilginç ve kıymetli edebiyat ve kültür sanat araştırmaları yer alıyor. Bunlardan biri de Minyatürlere dair bir araştırma:
Türk İslam sanatında minyatür
Ahmet Karataş'ın makalesi
İslâm sanatında 'tasvir' olarak adlandırılan minyatür, Fransızca 'miniature' kelimesinin dilimize yerleşmiş şeklidir. Daha çok metne yardımcı bir izah unsuru olarak bulunan minyatürler, kimi zaman bir albüm içinde toplu olarak da bulubilen; suluboya, altın ve gümüş yaldız teknikleriyle yapılan, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtmayan küçük boyutlu resimlerdir.
İlk örneklerine eski Mısırlılar'da rastlanan minyatürler o dönemlerde papirüs, parşömen ve fildişi gibi mâlzemeler üzerine çiziliyordu.1 Anadolulu tabib Dioskorides'in [M. S. 2. yüzyıl] Materia Medica adlı botanik ve zooloji kitabının dokuzuncu yüzyılda Süryanice'ye ardından da el-Haşâiş adıyla Arapça'ya çevrilmiştir. Bu eserde altı yüzden fazla bitki, iki yüz civârında hayvan, ayrıca insan tasvirine rastlanmaktadır. Bu esere Bizans resminin tesirlerinin yansıdığı da ifâde edilmektedir. On ikinci yüzyılın ortalarında Artuklular'ın hizmetine giren mühendis Ebü'l-izz el-Cezerî yazdığı el-Hıyelü'l-Hendesiyye adlı eserinde suyun ve dişlilerin hareketiyle çalışan âletleri anlatır ve bunların tasarımlarını renklendirerek çizer. Kitapta ayrıca otomotik çalışan saatlerin, fıskiyeli havuzların, hacamat âletlerinin, şifreli kilitlerin, Artuklu saray kapıları süslemelerinin ve bazı hayvanların tasvirleri de bulunmaktadır.2
İslâm minyatürlerinin mevcut en eski örnekleri on ikinci ve on üçüncü asırlara aittir. İlk İslâm fetihlerinden sonra İran'da Zerdüştî rahiplerin elinde bulunan bazı resimli yazmaların müslüman sanatkârlara [musavvir / nakkaş] örnek teşkil etmiş olabileceği düşünülmektedir. İslâm minyatür sanatına Maniheizm'in de etki ettiği düşünülebilir. Zira Maniheist Uygur minyatürleri, figür tipleri ve kompozisyon anlayışı bakımından Selçuklu minyatürlerinin öncüsü sayılmaktadır.
Selçuklu minyatürlerinin Anadolu'ya yayılmasıyla birlikte ilk Türk-İslâm minyatür üslûbu doğmuştur. On üçüncü asır başlarında Konya'da hazırlandığı anlaşılan Ayyukî'nin Varka ve Gülşâh mesnevisindeki figürler nakkaş Abdü'l-mü'min el-Hûyî tarafından çizilmiştir. Tasvirlerde simgeler yoğun olarak kullanılmıştır. Meslelâ tavşan şansı, tilki zekâ ve kurnazlığı, köpek cahilliği, kedi nankörlüğü horoz cömertliği, çekirge yalnızlığı simgeler.3
On üçüncü asırda Konya'da Mevlânâ'nın müridlerinin de tasvire ilgilerinin varlığından söz edilmektedir. Ahmed Eflâkî Dede Menâkıbü'l-ârifîn'de Mevlânâ'nın müridi Aynüddevle'nin tasvirde eşsiz olduğu, onun kızı Gürcü Hatun'un Mevlânâ'nın ayakta durur şekilde yirmi ayrı pozunu kâğıda çizdiğini söyler.
İlhanlı ve Timurlu minyatürleri Uzakdoğu ve bilhassa Çin sanatına has bir teknikle resimlenmiştir. Bu dönem minyatürlerinde dikkat çeken husus insan ve hayvan figürlerinin küçük tutulması, tabiat tasvirlerine daha teferruatlı ve geniş yer verilmiş olmasıdır. Timurlu dönemi devlet adamlarının tarihe ve resme merakları birçok tarih kitabının yazılması ve bu kitaplara tasvirlerin yapılmasına vesile olmuştur.
Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmen minyatürlerinde ise zarif figürler, manzara ve mimarî ögeler dekoratif bir tarzda yansıtılmıştır. Safevî minyatürleri büyük boyutlu ve canlı kompozisyonları ile gösterişli bir devri simgelemektedir. Bu devrin minyatürleri Sultan Muhammed, Mirza Ali, Mîr Seyyid Ali, Şeyh Muhammed, Abdüssamed gibi sanatçıların fırçasından çıkmıştır. Safevî döneminin minyatürlerinde [Tebriz ve Kazvin üslûpları] göz önünde bulundurulması gereken bir başka husus bunlardaki figürlerin oldukça zarîf, zülüflerin yanaklara inmiş, kaş ve gözlerin çekik, boynun ince, omuzların ise geniş olmasıdır. Minyatürler daha çok Şehnâme nüshalarında ve Nizamî'nin Hamse'sinde bulunmaktadır.
Osmanlı döneminde kültürel zenginliklerin Orhan Gazi döneminde başladığı söylenebilirse de minyatür sanatı daha geç devirlerde gelişmiştir. Bu gelişim süreci altı merhalede ele alınabilir:
1. Oluşum Dönemi (II. Mehmed - II. Bâyezid - I. Selim Dönemi [1451�1520])
2. Geçiş Dönemi (I. Süleyman - II. Selim Dönemi [1520�1574])
3. Klasik Dönem (III. Murad - III. Mehmed Dönemi [1574�1603])
4. Geç Klasik ve Duraklama Dönemi (XVII. yüzyıl [1603�1700])
5. İkinci Klasik Dönem (III. Ahmed dönemi ve XVIII. yüzyılın ilk yarısı [1700�1750])
6. Son Dönem (XIX. yüzyılın sonun kadar [1750-1900])4
Osmanlı'nın ikinci başşehri olan Edirne'de on beşinci yüzyılda hazırlanmış olan Bedîüddîn et-Tâcirî et-Tebrizî'nin Dilsûznâme'si, Şemsedin Muhammed b. Abdullah Nişâburî'nin kasidelerinin toplandığı Külliyât-ı Kâtibî, Ahmedî'nin İskendernâme'si erken Osmanlı minyatür üslûbunu temsil eden eserlerdir.
İstanbul'un fethinden sonra Fatih dönemi sanat, kültür ve bilim bakımından büyük gelişmelere sahne olmuştur. Fatih, Osmanlı'nın kapılarını Batı tasvir geleneğine de açarak Venedik'ten heykelci ve ressam getirtmiştir. Ressam Gentile Bellini'nin o dönemde İstanbul'da yaptığı Fatih'in yağlıboya portresi ile bugün British Museum'da bulunan bir kısım çizimleri önemlidir.
II. Bayezid dönemi İstanbul'daki minyatür ressamlığının gelişimi bakımından ehemmiyet arz eder. Bilhassa Şiraz ve Herat çığırı minyatürlerini örnek alarak daha çok yerli sanatçıların yaptıkları çalışmalarla Osmanlı minyatür sanatının oluşumunda büyük adımlar atılmıştır. II. Bayezid de babası gibi Batı kültür ve sanatıyla ilgilenmiştir.
Bu dönemde tarihçilik ve şehnamecilik de gelişme göstermiştir. İdris Bitlisî, Kemalpaşazâde, Neşrî gibi tarihçilerin eserleri yanında Muhammed b. Abdullah Nakkaş'ın çizimleri de mühimdir.
Osmanlı saray teşkilatı içinde Fatih'ten itibaren ehl-i hıref adı altında sanatçı topluluğu oluşturulmuştur. Sarayın her türlü sanat ve zenaat işlerini gören ve saraydan maaş alan bu topluluk imparatorluğun politik gücünün üst düzeye ulaştığı ve devletin hazinesinin zengin olduğu dönemde kalabalık bir kadroya sahipti. Yıllar boyunca bu topluluğun hazırladığı eserlere yapılan harcamalar ve sanatçılara ödenen ücretler göz önüne alınacak olursa saray yönetiminin, himâyesini sultan yahut vezirin yaptığı sanat eserlerinin üretiminde bu denli masrafı üstlenmesi sanat eseri üretimini yoğun devlet işlerinin bir parçası olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır.
Sarayın kitap sanatçıları nakkaşbaşının denetiminde hattatlar, nakkaşlar, renkzenler, varakzenler, cedvelkeşler, müzehhibler ve cilbendlerden oluşuyordu.5 Hattat, müzehhib, mücellid ve çıraklar gibi musavvirlerin de aldıkları maaş ve terakki maaş ve in'am defterlerine yazılmıştır. İşlerin yoğun olduğu zamanlarda yahut ehl-i hıref içinde yapılacak iş için yeterli kabiliyete sahip kişinin bulunmaması durumunda çarşı esnafı arasından ücreti karşılığında ustalar sarayda çalıştırılmıştır. Bayramlarda sultan için yapılan özel işlerde sultan eser getiren nakkaşı kaftan veya para vererek ödüllendirmiştir. Eser getiren sanatçının adı, getirdiği eserin cinsi, karşılığında ona ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi in'am defterine kaydedilmiştir.
Padişahlar sanatkârları sadece para ile ödüllendirmiyorlardı. Bazen onları devlet işlerinde önemli görevlere getirirlerdi. Meselâ Nakkaş Osman'ın kayınbiraderi olan Nakkaş Ali defterdarlığa kadar yükselmiştir. Nakkaş Hasan çeşitli devlet görevlerinde ilerlemiş sonunda vezirliğe kadar yükselmiş Nakkaş Hasan Paşa olmuştur.
Evliya Çelebi seyahatnamesinde dört çeşit resim sanatçısı tanıtır:
1) Esnâf-ı nakkaşân-ı cihân: Bunların kaldıkları ve çalıştıkları yerler Saray'da aslanhânenin üst katı olmakla beraber bunun dışında yüz civârı dükkânları da mevcuttur. Yine yüz kadar büyük saray nakkaşları ise kendi evlerinde çalışırlar. Bunlar geçit alaylarında tahtırevanlar üzerindeki gezici dükkânlarında eserlerini sergileyerek geçerler.
2) Esnâf-ı nakkaşân-ı musavvirân: Sayıları kırk kadar olup dört dükkânları vardır. Daha çok Şehnâme ve tarih kitaplarındaki savaş sahnelerinin minyatürlerini yaparlardı.
3) Esnâf-ı falciyân-ı musavver: Bu türde yalnız bir kaç kişi ve bir kaç dükkan vardır. Bunlar padişahları, savaşları, peygamberleri, deniz savaşlarını, Yûsuf u Züleyha, Leylâ vü Mecnûn, Ferhâd u Şîrîn vesair âşıkânı gösteren minyatürleri müşterilerine açarlar, hangi resim çıkarsa ona göre şiirler okurlar. Burada dikkat çeken husus iki san'atın iç içe olmasıdır. Bir yanda tasvir sanatı, diğer yanda sözlü anlatım sanatı. Eski Türkler ve İranlılar'da da perde-dârî yahut şemâil-gerdân denilen resimlerin önünde hikâye anlatma, meddahlık etme geleneği vardı.6
4) Esnâf-ı oymaciyân: Bunların dokuz dükkânı olup yirmi kişilerdir. Yaptıkları oymalar kitapların içinde büyük bir özenle saklanır. Oymacılar geçit alaylarında tahtırevan üzerinde geçerken makasla kâğıtları oyarak bunları kâğıtların üzerine yapıştırırlar.
Osmanlı minyatürleri sanıldığının aksine çok geniş ve zengin bir konu yelpâzesine açılır. Hazret-i Peygamber'in, hanımlarının ve kızının sûretleri dışında her çeşit resim yapılmıştır.
Safevî sultanı Şah İsmâil on dördüncü ve on beşinci yüzyıl boyunca İslâm tasvir sanatında güzel eserlerin hazırlandığı Şiraz ve yöresini Akkoyunlular'dan Herat'ı Timurlar'dan almış ve nakkaşhânenin meşhur sanatkârlarını mühim eserleriyle Safevî sarayı nakkaşhânesinde toplamıştı. Yavuz Sultan Selim 1514'te Tebriz'i Safevîler'in elinden aldığında oranın nakkaşhânesinin daha çok Horasanlı olan sanatkârlarını İstanbul'a Topkapı sarayı nakışhânesine getirtti. Bu sanatkârların İstanbul nakkaşlarına tesiri büyük olmuştur.
On altıncı yüzyılda klasik Türk minyatürünü biçimlendiren en önemli sanâtkârlardan biri Nakkaş Osman'dır. Nakkaş Osman Osmanlı minyatüründeki "özgün perspektif ve belgesel gerçeklik" anlayışının yerleşmesini sağlamıştır.7 Nakkaş Osman zaman zaman sultanların [II. Selim - III. Murad] seferlerine Şehnâmeci Lokman ile beraber katılmıştır. Lokman olayları kronolojik sıra ile yazmış, Nakkaş Osman tasvir etmiştir. Böylece Osmanlı minyatürüne tarihî belgesel gerçeklik yerleşmiştir. Bu özellik Osmanlı minyatürünü diğer İslâm minyatürlerinden ayıran en belirgin özelliklerden biridir.
Yavuz ve Kanunî devirlerinde Ali Şîr Nevâî'nin Dîvân'ı, Nizâmî'nin Hamse'si, Molla Câmî'nin Tuhfetü'l-ahrâr'ı Ârifî'nin Gûy u Çevgân'ı ve bir Selimnâme'nin resimlerle donatıldığı görülmektedir. Bu eserlerdeki minyatürlerde genellikle figürlerin cılız görüntüleriyle mütenâsip olmayan iri beyaz sarıklar, uçları sivrilerek bükülen küme çiçekler ve servi ağaçları dikkat çekmektedir.
Sultan ikinci Bayezid döneminde Enderun'a giren Nasuh b. Abdullah el-Bosnevî, 1517'de Yavuz için matematikle ilgili bir eser yazar. Sonra Mısır'a gider, orada meşhur silahşörlerle gösterilere katılır, silah ve matrak oyunundaki başarısı dolayısıyla Matrakçı diye meşhur olur. 1530'da şehzâdelerin sünnet merâsiminde hareket edebilen, duvarları nakış ve resimlerle süslü kâğıttan iki büyük hisar yapan Matrakçı Nasuh'un bu maketi çok beğenilir. Kaleme aldığı tarih kitaplarını figürsüz manzaralar ve topografik şehir görünümleriyle süsler. Mecmû-ı Menâzil'de Sultan Süleyman'ın İran Seferi'nde konulup göçülen bütün menzilleri gün gün kaydeder, yol üzerindeki konak yerlerinin mimarlık örneklerini, topografik özelliklerini yüz yirmi sekiz resimle belgeler. Matrakçı Nasuh'un tasvir sanatına getirdiği en büyük yenilik yazıyla anlatamadığını resimle anlatması, insan figürü kullanmadan sırf manzara ressamlığında çığır açması ve şehirlerin on altıncı yüzyıldaki durumlarını topografik ve planlı çizim ile fotoğraf çeker gibi belgelemesidir.
Kanunî Sultan Süleyman'dan itibâren surre alayları, Mekke ve Medine ile civâr-ı Haremeyn'in minyatürleri de ilgili eserlerde göze çarpmaya başlar. Bu dönem istinsah edilen eserlerde [Darîr'in Siyer-i Nebî'si, Talikîzâde'nin Fetihnâme-i Eğri'si, Seyyid Lokman'ın Zafernâme'si vs.] isimlerine rastlanan önemli iki nakkaş, haklarında pek bilgi bulunmayan Osman ve Hasan'dır.
Sultan birinci Ahmed döneminde tek yaprak resim ve minyatürlerin belirli bir sıraya göre yerleştirildiği yazma formatındaki murakka' yapımcılığı önem kazanmıştır. Kalender Paşa tarafından düzenlenen birinci Ahmed Albümü [TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 408], günlük hayat sahneleriyle tek figür kadın ve erkek tiplerinin tasvir edildiği çok sayıdaki tek yaprak minyatürü içerir. Yine Kalender Paşa'nın tertip ettiği Falnâme'de [TSMK, Hazine, nr. 1703], farklı resim üslûplarını yansıtan din ulularıyla astrolojik figürlerin tasvir edildiği büyük boyutlu minyatürler bulunmaktadır.
Genel olarak tabiat tasvirlerinden ziyade padişahlar ve paşaların katıldıkları savaşlar, elçi kabulleri, padişahların avlanmaları, cirit oynamaları, ok atmaları, büyük bir merâsimle yürüyen ordu alayları, düğün şenlikleri ve padişah portreleri Osmanlı minyatür sanatkârlarının seçtikleri konuların başında gelir.8 Bütün bunlarda akla gelen ilk şey devletin dinamik gücü ve yüksek ölçüde bir sistemin varlığıdır.
İkinci Osman döneminde klasik Osmanlı minyatür üslûbundan ayrılan ve kendine has bir üslûp geliştiren Ahmed Nakşî'nin resimlediği eserler dikkat çeker. Tercüme-i Şakâyık-ı Nu'mâniyye, Şehnâme, Şehnâme-i Nâdirî bu eserlere örnek verilebilir.
On yedinci yüzyılda minyatür geleneğindeki tasvirlerin saray dışında, özellikle İstanbul'a gelen yabancılar için hazırlanan kıyâfet albümleri içerisinde tek figür resimleri olarak yaygınlaştığı görülmektedir. Bu yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşan iki Silsilenâme nüshası Osmanlı padişahlarının bu devirde ikâmet ettikleri Edirne sarayında Musavvir Hasan tarafından hazırlanmıştır. Musavvir Hasan bu eserdeki dizi padişah portreleri tasvirlerinin kurgularıyla on sekizinci yüzyılın başlarında eser veren Levnî'ye öncülük etmiştir.
Levnî'nin yaptığı Kebîr Musavver Silsilenâme'deki padişah portreleri Batılılaşma dönemi Osmanlı tasvir üslûbunun ilk örnekleridir. Levnî tarafından resimlenmiş bir diğer eser Vehbî'nin Surnâme'sidir. Bu minyatürler kesitlerle verilmiş mimarî biçimler ve üst üste dizilmiş figür gruplarına sahip kompozisyonlar içerir.9
On sekizinci yüzyılda Osmanlı üslûbuna Levnî'den sonra yeni ifâde biçimleri kazandıran bir başka sanatkâr Abdullah Buhârî'dir. Onun yaptığı tek figür kadın ve erkek resimleri saray çevresi için hazırlanmış bir albümde bulunmaktadır [İÜ, TY, nr. 9364].
1750'den sonra Osmanlı minyatürü daha çok kıyâfet albümleri ve padişah portreleriyle sürmüştür. Fâzıl-ı Enderûnî'nin Hûbannâme ve Zenânnâme'sinde çeşitli kadın ve erkek kıyâfetleri, hamam safâları resmedilmiştir.
On sekizinci yüzyılın sonlarıyla on dokuzuncu yüzyılın başlarında hazırlanan kıyâfet albümleri ve sefâretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin artık üç boyutlu tarzda ve sulu boya ile bazı tek figür resimlerinin kâğıt üzerine yağlı boya teknikleriyle yapılması geleneksel Osmanlı minyatürünün sona ermesine yol açmıştır. Bu dönemde Osmanlı sarayının hizmetinde bulunan Refâil ve Kostantin Kapıdağlı gibi ressamlar tuval üzerine yaptıkları padişah portrelerinin dışında kâğıt üzerine de çalışan son sanatkârlardır.
Kaynaklar:
Akbulut Ersoy, Sevgi, Osmanlı Minyatür Tekniği, Ankara 2006.
And, Metin, Kırk Gün Kırk Gece Eski Donanma ve Şenliklerde Seyirlik Oyunları, İstanbul 2000.
And, Metin, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, İstanbul 2002.
And, Metin, Turkish Miniature Painting: The Ottoman Period, Ankara 1979.
Atasoy, Nurhan, "Tasvir", İslâm Ansiklopedisi (İA), XII/1, 34-37.
Atasoy, Nurhan-Çağman, Filiz, Turkish Miniature Painting, İstanbul 1974.
Çağman, Filiz-Tanındı, Zeren, Topkapı Sarayı Müzesi İslâm Minyatürleri, İstanbul 1979.
İnal, Güner, Türk Minyatür Sanatı, Ankara 1995.
İpşiroğlu, Mazhar, Topkapı Peintures et Miniatures, Paris ty.
Mahir, F. Banu, "Minyatür", DİA, XXX, İstanbul 2005, 118.
Mahir, F. Banu, Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul 2005.
Renda, Günsel, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı (1700-1850), Ankara 1977.
Renda, Günsel, Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul 2001.
Tanındı, Zeren, Türk Minyatür Sanatı, İstanbul 1996.
Ünver, Süheyl, Ressam Levni: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1949.
Ünver, Süheyl, Ressam Nakşi: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1949.
Yurdaydın, Hüseyin Gazi, "Başlangıcından XVIII. Yüzyıl Sonlarına Kadar Müslüman Minyatürü", A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, II (Ankara 1958), s. 181-192.
Dipnotlar
1 Araştırma Görevlisi, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Türk-İslâm Edebiyatı Anabilim Dalı.
F. Banu Mahir, "Minyatür", DİA, XXX, İstanbul 2005, 118.
2 Zeren Tanındı, Türk Minyatür Sanatı, Ankara 1996, s. 3.
3 a.g.e., s. 6.
4 Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, İstan bul 2002, s. 78.
5 Sevgi Akbulut Ersoy, Osmanlı Minyatür Tekniği, Ankara 2006, s. 9.
6 Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, s. 113.
7 Sevgi Akbulut Ersoy, Osmanlı Minyatür Tekniği, s. 15.
8 Zeren Tanındı, Türk Minyatür Sanatı, s. 32.
9 F. Banu Mahir, "Minyatür", DİA, XXX, 123.
(Yağmur Dergisinin 44. sayısından alıntılanmıştır.)
Etiketler: yağmur dergisi türk islam sanatında minyatür ahmet karataş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder