Hazret-i Fatıma'nın son anları
Hazret-i Fâtıma, Resûlullah efendimizin mübarek kızıdır. Hz. Meryem'den sonra, bütün kadınların en üstünüdür. Aklı, zekâsı, hüsnü cemâli (güzelliği) zühdü (dünyaya düşkün olmaması) takvası ve güzel ahlâkı ile bütün insanlara çok güzel bir örnektir.
Yüzü pek beyaz ve nurlu olduğundan "Zehrâ" denildi. Zühd ve dünyadan kesilmekte en ileri olduğu için de, "Betül" çok temiz denilmiştir. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile medhedilmiştir.
Resûlullahın efendimizin vefâtından sonra güldüğü hiç görülmedi. Ayrılık ateşi ile daima yanmış ve Resûlullah efendimizin verdiği müjde zamanını bekler olmuştur. Bu, Resûlullahın, vefatları esnasında kızları Hazret-i Fatıma'ya: "Ehl-i beytimden en önce bana sen kavuşursun" müjdesiydi. Gerçekten altı ay sonra Hazret-i fatıma da vefat etti.
Ömrünü, gündüzleri oruç tutarak geceleri diğer ibâdetlerle geçirmiştir. Vefât edeceğine yakın: "Ölünce beni erkekler arasına perdesiz çıkaracaklarını düşünerek çok utanıyorum" buyurmuştu. Esma binti Ümeyr şöyle anlatır:
Habeşistan'da iken hurma dallarını çadır gibi ördüklerini görmüştüm, bu üzüntüsünü görünce, Hz. Fâtıma'ya bunu anlattım. "Bunu yanımda yap da göreyim" dedi. Yapıp gösterdim,
çok hoşuna gitti ve duâ etti. "Öldükten sonra beni sen yıka, Ali de bulunsun. Başka kimse içeri girmesin!" diye vasiyet etti. İşte bunun için de Hz. Ali cenazesine kimseyi çağırmadı. Ehl-i beytden birkaç kişi ile cenaze namazını kılıp, gece defin ettiler.
Ertesi gün Ebû Bekri Sıddîk, Ömer Farûk ve bir çok sahâbi hasta ziyareti için, Hz. Ali'nin evine geldiler. Vefat edip defnedildiğini
öğrenince,"Bize niçin haber vermedin? Namazını kılardık. Hizmetini görürdük" diyerek üzüldüklerini bildirdiler. Hz. Ali kendisini erkeklerin görmemesi için, gece defin olunmasını vasiyet ettiğini, vasiyeti yerine getirmek için böyle yapıldığını söyliyerek özür diledi.
Ebû Bekr Sıddîk , "Allahü teâlâ, ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile süslerim. Biri Peygamberlerin üstünü Muhammed'dir (aleyhisselâm), Biri Allah'tan korkanların üstünü Ali'dir. Üçüncüsü kadınların üstünü, Fâtıma-tüz Zehra'dır. Dördüncü köşedeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin'dir" buyurduğunu bildirmiştir.
Hz. Fâtıma, Resûlullahın vefâtından altı ay sonra, Ramazan-ı şerîfin 3. Salı gecesi akşam ile yatsı arasında vefât etmiştir. Vefâtında yirmidört yaşında idi.
"Ben de hanımlara şefâat edeyim!"
Hazret-i Fatıma'nın evlenmesi şöyle oldu: Cebrail aleyhisselam gelip; "Ya Resulallah, Hak teâlâ selam etti. " Ben habibimin kızı Fatıma'yı Ali'ye verdim. Arş-ı a'zamda nikah ettim. Habibim de Eshab-ı Arasında nikah etsin. Cennet elbiselerini de giydirsin!" emrini getirince, Resûlullah şükür secdesi etti. Eshâb-ı kirâmın toplanmasını emir buyurdu. Cebrâil aleyhisselâma:"Kızım benim hatırımı kırmaz. Bu Cennet elbiselerini dünyada giymeğe değmez. Bunları tekrar Cennete geri götür." buyurdu.
Eshâb-ı kirâm toplanmış kimlerin vekil olacağını merak ediyorlardı. Bir duraklama olmuştu. Derhal Cebrâil aleyhisselâm geldi. "Yâ Resûlallah Hak teâlâ sana selâm ediyor. Hazreti Ali'nin yerine hiç kimsenin vekil olmamasını, nikâhda bizzat kendisinin bulunmasını emir buyurdu." dedi.
Dört yüz akça mehr ile nikâh yapıldı. Müjdeciler, Hazreti Fâtıma'ya müjde götürdüler. Fâtüma-tüz Zehra râzı olmadı. Hemen Cebrâil aleyhisselâm geldi. "Yâ Resûlallah! Fâtıma dörtyüz akçeye razı olmuyorsa, dörtbin akçe olsun." dedi.
Hazreti Fâtıma bunu kabul etmedi. Yine razı olmadı. Cebrâil aleyhisselâm tekrar geldi. "Dörtbin altın" olsun dedi. Fâtıma-tüz Zehra dörtbin altına da râzı olmadı. Cebrâil aleyhisselâm bir daha nâzil oldu. "Yâ Resûlallah! Hak teâlâ bu sefer senin bizzat gidip Fâtıma'nın maksadının ne olduğunu öğrenmeni emir buyurdu." dedi.
Resûl-i ekrem temiz kerîmesinin yanına vardı, maksadını sordu. Hazreti Fâtıma "Babacığım, kıyâmet günü sen, mü'minlerin günâhkârlarından ne kadar kimseye şefâat edersen, ben de onların hanımlarına şefâat etmek istiyorum. Muradım budur." dedi.
Resûl-i Ekrem kızının isteğini Cebrâil aleyhisselâma söyledi. Cebrâil aleyhisselâm, Hak teâlânın, Hz. Fâtıma'nın arzusunu kabul ettiğini, onun da hesap günü şefâat edeceğini bildirdiğini söyledi. Fâtıma-tüz Zehra: "Babacığım! Senin âhirette şefâat edeceğine Kur'ân-ı kerîmin âyet-i kerîmeleri delildir. Benim şefâat edeceğimin delili nerede?" diye sordu.
Resûlullah "Ey Ciğerpârem! Cenâb-ı Hakka murâdını arz edeyim. Ne ferman buyurursa, sana söylerim" buyurdu. Dışarı çıkıp Cebrâil aleyhisselâma, Hz.Fâtıma'nın istediğini bildirdi." Cebrâil aleyhisselâm, tekrar geldiğinde elinde bir beyaz ipek vardı. Burada "Kıyâmet günü günahkâr mü'min kadınlara Fâtıma kulumu şefâatçi tayin ettim. Bu huccet elinde bâki kalsın" yazılı idi. Hzret-i Fâtıma bu senedi görünce, nikâha râzı oldu. Bu senedi vefatına kadar sakladı.
"Bu Cennet yemeklerindendir!"
Hazret-i Fatıma'nın, diğer Ehl-i beytin fazilet ve üstünlüğü pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmağa, medh etmeğe insan gücü yetişmez. Onların kıymetleri ve büyükleri, ancak âyet-i kerîme ile anlaşılmaktadır. Ehl-i beyti sevmek her mü'mine farzdır. Son nefeste imân ile gitmeğe sebep olur.
İmâm-ı Şâfiî bunu çok güzel bildiriyor, diyor ki: "Ey! Ehl-i beyti Resûl, sizi sevmeği, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde emr ediyor. Namazlarında size duâ etmeyenlerin namazlarının kabul olmaması, kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor."
Bir gün, Resûlullah efendimiz Hz. Ali'ye: "Yâ Ali! Allahü teâlâ hazretlerini sever misin?" diye sordu. Hz. Ali "Evet severim" dedi. "Beni sever misin?" buyurdu. Hz. Ali de: "Evet" dedi. "Hasan ve Hüseyin'i sever misin?" buyurdu. Hz. Ali yine: "Evet severim" dedi.
Habib-i Ekrem: "Yâ Ali! Bu kadar sevgiyi bir kalbe nasıl sığdırıyorsun?" buyurdu. Hz. Ali buna bir cevap veremiyeceğini söyledi. Hz. Fâtıma'ya durumu anlatınca: "Bunda düşünecek ve üzülecek ne var? Hak teâlâyı ve Resûlünü sevmen imândandır. Beni sevmen nefsin içindir.
Hasan ve Hüseyin'i sevmen tabiatındandır." dedi. Hazreti Ali bu cevabı Resûlullaha söyledi. Resûl-i ekrem "Bu meyve ancak Peygamberlik ağacından alınmıştır" buyurdular. Yani bu cevap senden değil Fâtıma'dandır,demek istediler.
Hz. Osman, Resûlullaha ziyafet vermişti: Hz. Ali ziyafetten çıkıp eve geldi. Hz. Fâtıma, Hz. Ali'yi üzüntülü gördü. Sebebini sordu. Hz. Ali "Yâ Fâtıma! Biz de biraz zengin olup da, Resûlullahı davet etseydik. Fâtüma-tüz Zehrâ : "Biz de davet edelim. O, Allahü teâlânın sevgilisidir. Hak teâlâ Ona yemek verir" dedi.
Hz. Ali, Resûlullahın huzuruna vardı: "Yâ Resûlallah! Kerimeniz Fâtıma, sizi evine davet ediyor", dedi. Resûlullah Eshâb-ı ile kalkıp, Hazreti Fâtıma'nın evine teşrif ettiler. Fâtüma-tüz Zehra, "Yâ Rabbi! Biliyorsun, Habîbin ve Eshâbı bu miskinin evini şereflendirdiler. Onlara ikrâm edecek bir şeyim yok. Sen onlara ihsân, ikrâm et, ni'metler ver!" diye duâ etti.
Bir tenceresi vardı. Ocağa koydu. Hak teâlâ, lütfederek tencereyi yemekle doldurdu. Hazreti Fâtıma bu yemeği Resûlullahın huzuruna götürdü. Eshâb-ı kirâm ile beraber yediler.Az bir yemek olmasına rağmen herkese yetti. Resûlullah, "Bu Cennet yemeklerindendir." buyurdu.
Hazret-i Fâtıma, Resûlullah efendimizin mübarek kızıdır. Hz. Meryem'den sonra, bütün kadınların en üstünüdür. Aklı, zekâsı, hüsnü cemâli (güzelliği) zühdü (dünyaya düşkün olmaması) takvası ve güzel ahlâkı ile bütün insanlara çok güzel bir örnektir.
Yüzü pek beyaz ve nurlu olduğundan "Zehrâ" denildi. Zühd ve dünyadan kesilmekte en ileri olduğu için de, "Betül" çok temiz denilmiştir. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile medhedilmiştir.
Resûlullahın efendimizin vefâtından sonra güldüğü hiç görülmedi. Ayrılık ateşi ile daima yanmış ve Resûlullah efendimizin verdiği müjde zamanını bekler olmuştur. Bu, Resûlullahın, vefatları esnasında kızları Hazret-i Fatıma'ya: "Ehl-i beytimden en önce bana sen kavuşursun" müjdesiydi. Gerçekten altı ay sonra Hazret-i fatıma da vefat etti.
Ömrünü, gündüzleri oruç tutarak geceleri diğer ibâdetlerle geçirmiştir. Vefât edeceğine yakın: "Ölünce beni erkekler arasına perdesiz çıkaracaklarını düşünerek çok utanıyorum" buyurmuştu. Esma binti Ümeyr şöyle anlatır:
Habeşistan'da iken hurma dallarını çadır gibi ördüklerini görmüştüm, bu üzüntüsünü görünce, Hz. Fâtıma'ya bunu anlattım. "Bunu yanımda yap da göreyim" dedi. Yapıp gösterdim,
çok hoşuna gitti ve duâ etti. "Öldükten sonra beni sen yıka, Ali de bulunsun. Başka kimse içeri girmesin!" diye vasiyet etti. İşte bunun için de Hz. Ali cenazesine kimseyi çağırmadı. Ehl-i beytden birkaç kişi ile cenaze namazını kılıp, gece defin ettiler.
Ertesi gün Ebû Bekri Sıddîk, Ömer Farûk ve bir çok sahâbi hasta ziyareti için, Hz. Ali'nin evine geldiler. Vefat edip defnedildiğini
öğrenince,"Bize niçin haber vermedin? Namazını kılardık. Hizmetini görürdük" diyerek üzüldüklerini bildirdiler. Hz. Ali kendisini erkeklerin görmemesi için, gece defin olunmasını vasiyet ettiğini, vasiyeti yerine getirmek için böyle yapıldığını söyliyerek özür diledi.
Ebû Bekr Sıddîk , "Allahü teâlâ, ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile süslerim. Biri Peygamberlerin üstünü Muhammed'dir (aleyhisselâm), Biri Allah'tan korkanların üstünü Ali'dir. Üçüncüsü kadınların üstünü, Fâtıma-tüz Zehra'dır. Dördüncü köşedeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin'dir" buyurduğunu bildirmiştir.
Hz. Fâtıma, Resûlullahın vefâtından altı ay sonra, Ramazan-ı şerîfin 3. Salı gecesi akşam ile yatsı arasında vefât etmiştir. Vefâtında yirmidört yaşında idi.
"Ben de hanımlara şefâat edeyim!"
Hazret-i Fatıma'nın evlenmesi şöyle oldu: Cebrail aleyhisselam gelip; "Ya Resulallah, Hak teâlâ selam etti. " Ben habibimin kızı Fatıma'yı Ali'ye verdim. Arş-ı a'zamda nikah ettim. Habibim de Eshab-ı Arasında nikah etsin. Cennet elbiselerini de giydirsin!" emrini getirince, Resûlullah şükür secdesi etti. Eshâb-ı kirâmın toplanmasını emir buyurdu. Cebrâil aleyhisselâma:"Kızım benim hatırımı kırmaz. Bu Cennet elbiselerini dünyada giymeğe değmez. Bunları tekrar Cennete geri götür." buyurdu.
Eshâb-ı kirâm toplanmış kimlerin vekil olacağını merak ediyorlardı. Bir duraklama olmuştu. Derhal Cebrâil aleyhisselâm geldi. "Yâ Resûlallah Hak teâlâ sana selâm ediyor. Hazreti Ali'nin yerine hiç kimsenin vekil olmamasını, nikâhda bizzat kendisinin bulunmasını emir buyurdu." dedi.
Dört yüz akça mehr ile nikâh yapıldı. Müjdeciler, Hazreti Fâtıma'ya müjde götürdüler. Fâtüma-tüz Zehra râzı olmadı. Hemen Cebrâil aleyhisselâm geldi. "Yâ Resûlallah! Fâtıma dörtyüz akçeye razı olmuyorsa, dörtbin akçe olsun." dedi.
Hazreti Fâtıma bunu kabul etmedi. Yine razı olmadı. Cebrâil aleyhisselâm tekrar geldi. "Dörtbin altın" olsun dedi. Fâtıma-tüz Zehra dörtbin altına da râzı olmadı. Cebrâil aleyhisselâm bir daha nâzil oldu. "Yâ Resûlallah! Hak teâlâ bu sefer senin bizzat gidip Fâtıma'nın maksadının ne olduğunu öğrenmeni emir buyurdu." dedi.
Resûl-i ekrem temiz kerîmesinin yanına vardı, maksadını sordu. Hazreti Fâtıma "Babacığım, kıyâmet günü sen, mü'minlerin günâhkârlarından ne kadar kimseye şefâat edersen, ben de onların hanımlarına şefâat etmek istiyorum. Muradım budur." dedi.
Resûl-i Ekrem kızının isteğini Cebrâil aleyhisselâma söyledi. Cebrâil aleyhisselâm, Hak teâlânın, Hz. Fâtıma'nın arzusunu kabul ettiğini, onun da hesap günü şefâat edeceğini bildirdiğini söyledi. Fâtıma-tüz Zehra: "Babacığım! Senin âhirette şefâat edeceğine Kur'ân-ı kerîmin âyet-i kerîmeleri delildir. Benim şefâat edeceğimin delili nerede?" diye sordu.
Resûlullah "Ey Ciğerpârem! Cenâb-ı Hakka murâdını arz edeyim. Ne ferman buyurursa, sana söylerim" buyurdu. Dışarı çıkıp Cebrâil aleyhisselâma, Hz.Fâtıma'nın istediğini bildirdi." Cebrâil aleyhisselâm, tekrar geldiğinde elinde bir beyaz ipek vardı. Burada "Kıyâmet günü günahkâr mü'min kadınlara Fâtıma kulumu şefâatçi tayin ettim. Bu huccet elinde bâki kalsın" yazılı idi. Hzret-i Fâtıma bu senedi görünce, nikâha râzı oldu. Bu senedi vefatına kadar sakladı.
"Bu Cennet yemeklerindendir!"
Hazret-i Fatıma'nın, diğer Ehl-i beytin fazilet ve üstünlüğü pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmağa, medh etmeğe insan gücü yetişmez. Onların kıymetleri ve büyükleri, ancak âyet-i kerîme ile anlaşılmaktadır. Ehl-i beyti sevmek her mü'mine farzdır. Son nefeste imân ile gitmeğe sebep olur.
İmâm-ı Şâfiî bunu çok güzel bildiriyor, diyor ki: "Ey! Ehl-i beyti Resûl, sizi sevmeği, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde emr ediyor. Namazlarında size duâ etmeyenlerin namazlarının kabul olmaması, kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor."
Bir gün, Resûlullah efendimiz Hz. Ali'ye: "Yâ Ali! Allahü teâlâ hazretlerini sever misin?" diye sordu. Hz. Ali "Evet severim" dedi. "Beni sever misin?" buyurdu. Hz. Ali de: "Evet" dedi. "Hasan ve Hüseyin'i sever misin?" buyurdu. Hz. Ali yine: "Evet severim" dedi.
Habib-i Ekrem: "Yâ Ali! Bu kadar sevgiyi bir kalbe nasıl sığdırıyorsun?" buyurdu. Hz. Ali buna bir cevap veremiyeceğini söyledi. Hz. Fâtıma'ya durumu anlatınca: "Bunda düşünecek ve üzülecek ne var? Hak teâlâyı ve Resûlünü sevmen imândandır. Beni sevmen nefsin içindir.
Hasan ve Hüseyin'i sevmen tabiatındandır." dedi. Hazreti Ali bu cevabı Resûlullaha söyledi. Resûl-i ekrem "Bu meyve ancak Peygamberlik ağacından alınmıştır" buyurdular. Yani bu cevap senden değil Fâtıma'dandır,demek istediler.
Hz. Osman, Resûlullaha ziyafet vermişti: Hz. Ali ziyafetten çıkıp eve geldi. Hz. Fâtıma, Hz. Ali'yi üzüntülü gördü. Sebebini sordu. Hz. Ali "Yâ Fâtıma! Biz de biraz zengin olup da, Resûlullahı davet etseydik. Fâtüma-tüz Zehrâ : "Biz de davet edelim. O, Allahü teâlânın sevgilisidir. Hak teâlâ Ona yemek verir" dedi.
Hz. Ali, Resûlullahın huzuruna vardı: "Yâ Resûlallah! Kerimeniz Fâtıma, sizi evine davet ediyor", dedi. Resûlullah Eshâb-ı ile kalkıp, Hazreti Fâtıma'nın evine teşrif ettiler. Fâtüma-tüz Zehra, "Yâ Rabbi! Biliyorsun, Habîbin ve Eshâbı bu miskinin evini şereflendirdiler. Onlara ikrâm edecek bir şeyim yok. Sen onlara ihsân, ikrâm et, ni'metler ver!" diye duâ etti.
Bir tenceresi vardı. Ocağa koydu. Hak teâlâ, lütfederek tencereyi yemekle doldurdu. Hazreti Fâtıma bu yemeği Resûlullahın huzuruna götürdü. Eshâb-ı kirâm ile beraber yediler.Az bir yemek olmasına rağmen herkese yetti. Resûlullah, "Bu Cennet yemeklerindendir." buyurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder