"ALEViLiK" DERS KiTAPLARINDA
M.Emin PARLAKTÜRK
parlakturk@yahoo.com
Bilgiden korkmamak lazım, çünkü bilgiden ancak cahiller korkar.
Ve bu cahillik; Allah, Kitap, Din, Peygamber gibi konularda yanlış algı ve inançlara yol açar.
Bilgiden korkanlar, tam aksine Allah'tan korkmazlar. Çünkü, kişi bilmediğinin düşmanıdır.
Allah'tan korkanlar ise, alimlerdir.
Bu korku; yalın, kuru, adî, kaba bir korku değildir..
Bu korku, Allah sevgisinden mahrum olma duygusudur.
Bu korku; Allah'ın rahmetinden, merhametinden uzak kalma tehlikesidir.
Bu korku; O'nun azabına, gazabına uğramaktan korkma endişesidir.
Bu korku; Ahirette, kulunun yüzüne bakmama, onu kendi haline terk etme handikabıdır.
Bir insan için bundan daha büyük korku olabilir mi?!
Korkuyu yenmenin, korkudan uzak durmanın biricik formülü; Allah'ın "el-Alim" sıfatına talip olup gerçek bilgiyi öğrenme ve gereğince yaşama gayretidir.
İslam dini, ilme bunun için büyük önem vermiştir.
Bu yüzden, alimlerin mürekkebini şehitlerin kanından üstün tutmuştur.
Esirlerin kurtuluş fidyesini mala-mülke, paraya-pula değil, okuma-yazma öğretmeye bağlamıştır.
***
Tarih boyunca "bilgi" diye anlatılan hurafe, efsane ve hikayeler; ne yazık ki, toplumları birbirine düşürmeye yetmiştir.
Peygamberleri en çok meşgul eden de, bu gerçek dışı batıl bilgiler olmuştur.
Toplumdaki bu bilgi kirliliğini temizlemek hem zor olmuş, hem zaman almıştır.
Bugün de, bu batıl inançlar ve yanlış bilgiler, insanları etkilemeye devam ediyor.
Bunların yerine ilahi vahiy ve doğru bilgiler öğretilmedikçe, bu etki devam edecektir.
Milli Eğitim, ilk defa bu yıl ders kitaplarına "Alevilik" konusunu almış.
İsabetli bir karar olduğunu düşünüyorum.
Bilgiden korkmamak lazım, dememin sebebi de bu.
Umarım, kendilerini "alevi" diye tanıtan pek çok kişinin evlâdı, aleviliğin ne olup olmadığını böylece öğrenmiş olacak, bu bilgiyle yetişeceklerdir.
Bu vesileyle bir hatıramı anlatayım:
İzmir Kınık'ta görevli iken bir alevi köyün muhtar ve heyetiyle karşılaşmıştım.
Kendilerinin "alevi" olduğunu söyleyerek benimle aralarına mesafe koymak istediler.
Dedim ki; "Alevilik; Hz.Ali'yi sevmek ve onun yolunda gitmek değil midir?"
Hep bir ağızdan "evet" dediler.
"Vallahi dedim, eğer buysa Alevîlik, ben sizden daha fazla Aleviyim."
Hepsi şaşırmışlardı ve devam ettim:
"Hz.Ali, daha çocukken Rasülullah'a tabi oldu. Namazını hiç geçirmedi, içki içmedi, haram yemedi, iffetliydi, çokça oruç tutar, bolca ibadet ederdi, hafızdı, Kur'an'ı çok okur, ayetleri tefsir ederek insanları aydınlatırdı, o ilmin kapısıydı..." dedikten sonra sordum:
"Gerçekten siz, Hz.Ali'nin bu özelliklerinden hangilerini yerine getiriyorsunuz da biz "aleviyiz" diyorsunuz?.. Gerçekten onu sevdiğinize ve onun yolundan gittiğinize inanıyor musunuz?"
Tahmin edersiniz ki, bu soruya verebilecekleri cevapları yoktu ve olmadı.
Çünkü onlar, Hz.Ali'yi elindeki "Kur'an"la ve "ilim"le değil, elindeki "Zülfikâr"la ve "cenk"leriyle tanımışlardı.
Yıllarca anlatılan efsaneler ve masallar, onların dinini ve kültürünü oluşturmuştu.
***
İbn İshak'ın naklettiğine göre, Kureyş'in ileri gelenleri yaptıkları bir toplantıda Hz.Peygamber'e (a.s) yöneltilen bütün suçlamaların asılsız olduğunu ikrar ve itiraf etmişlerdi.
Bir gün müşriklerden Nadr b. Haris arkadaşlarına hitaben:
"Siz bu metotlarla Muhammed'i alt edemezsiniz. O genç bir adamken onu aranızda en iyi huylu kimse olarak kabul ediyor ve onu en doğru ve şereflimiz diye saygı duyuyordunuz. Şimdi ise, olgunluk yaşına ulaştı ve siz ona: 'büyücü, kahin, şair, büyülenmiş mecnun' diyorsunuz. Tanrıya andolsun ki, o bir büyücü değildir, çünkü biz sihirbazların ne tür insanlar olduklarını ve ne tür hilelere başvurduklarını iyi biliriz. O bir kahin de değil, çünkü biz kahinlerin tahmine dayalı bilgilerinden de haberdarız. O bir şair de değil, çünkü şiir sanatı onun sözlerinin şiir sınıfına dahil edilemeyeceğini ortaya koyar. O bir mecnun da değil, çünkü biz mecnunların ne kadar saçma ve anlamsız şeyler söylediklerini biliyoruz. O halde ey Kureyş uluları, onu alt etmek için başka bir plan bulalım" dedi.
Ve kendisi bir teklif getirerek; bundan sonra insanların dikkatini Kur'an'dan başka tarafa çevirmek için Rüstem ve İsfendiyar gibi İran kültürüne ait hikayeleri toplumda yayma önerisinde bulundu.
Bu teklif kabul edilince, planı uygulamaya koydular ve Nadr b.Haris bu hikayeleri insanların toplu bulundukları yerlerde anlatmaya başladı.
Amaç; anlatılan bu hikaye, efsane ve destanlarla, insanları Kur'an'dan uzaklaştırmak, gerçekleri öğrenmelerine engel olmaktı.
Umarız, ders kitaplarına konulan "Alevilik" bilgileri, cenk efsanelerinin yerine Kur'an gerçeklerinin öğrenilmesine vesile olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder