Bu Site Sizin Sizde Yazınızı Gönderin

Evet bu siteye sizlerde yazılarınızı gönderebileceksiniz. Yapmanız gereken içerisinde link ve reklam olmayan yazılarınızı haberdaim@gmail.com adresine mail olarak göndermek.
Hepsi bu kadar. İyi Paylaşımlar
Dikkat edilmesi gerekenler;
Siteye cinsel içerikli, reklam içerikli paylaşımlarda bulunmak yasaktır.
Demokrat Parti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokrat Parti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2009 Salı

Yeğen Toprak'ın sır dolu ölümü

Yeğen Toprak’ın sır dolu ölümü
Halis Toprak’ın yeğeni Mehmet Emin Toprak, Beşiktaş’taki ofisinde çıkan yangın sonucu can verdi.

İftaiye erleri, anahtarı üzerinde bırakılan, arkasına dolap dayanan kapıyı aşamayınca, panjurları kırarak girdikleri ofiste yeğen Toprak’ı çıplak halde yerde yatarken buldular. Bulunduğunda nefes aldığı belirlenen Mehmet Emin Toprak, ambulansta yapılan müdahalelere rağmen hastane yolunda can verdi.

İŞADAMI Halis Toprak’ın yeğeni 41 yaşındaki işadamı Mehmet Emin Toprak, Beşiktaş, Barbaros Bulvarı’ndaki ofisinde çıkan yangında dumandan zehirlenerek öldü.

Beşiktaş, Barbaros Bulvarı 101 Numara’da bulunan 6 katlı binanın 4’üncü katında, Mehmet Emin Toprak’ın bir yıldır kullandığı ofisinde, önceki gün saat 19.00 sıralarında henüz bilinmeyen bir nedenden dolayı yangın çıktı. İhbar üzerine kısa sürede olay yerine gelen itfaiye, yangına müdahale etti.

Kapı açılamadı

Panjurları kırarak içeri girebilen itfaiye erleri, tüm çabalarına rağmen aşamadıkları, anahtarları üzerinde bırakılan kilitli kapının arkasına da 1,5 metre boyunda, 50 santimetre genişliğinde bir dolap dayandığını gördüler.

İtfaiye erleri, öncelikle, dumanların çıktığı çalışma bölümünde, Mehmet Emin Toprak’ın bilgisayarı ve purosunun bulunduğu yanan masayı söndürdüler. Daha sonra içeri giren itfaiye erleri, ofisin dinlenme bölümünde, televizyon karşısındaki bir koltuğun yanında, çıplak ve baygın halde Mehmet Emin Toprak’ı buldular.

Nefes alıyordu

Nefes aldığı belirlenen Toprak, ambulansta yapılan ilk müdahalenin ardından Amerikan Hastanesi’ne kaldırılmak istendi. Ancak, Toprak, tüm çabalara karşın, yolda öldü.

Olaydan sonra hastaneye gelen aile avukatı Hakan Şahin, "Polis, ölüm nedenini karbondioksit zehirlenmesi diye açıkladı. Yangının çıkış nedeni ve diğer teknik konular hakkında detaylı bilgi alamadık" dedi.

Babası, 11 yıl önce onun silahıyla intihar etmişti

ABD vatandaşı olan Mehmet Emin Toprak, bundan 4 yıl önce ’Democrats Abroad-Turkey (Yurtdışındaki Demokratlar-Türkiye)’ grubunu kurdu. Demokrat Parti’nin kongrelerine kadar gidip destek veren Toprak, ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton ile de görüşüyordu. Toprak’ın babası Muhsin Toprak da, 1998 Ocak ayında, Kabataş’taki işyerinde oğluna ait 9 milimetre çapında Beretta marka tabancayla intihar etmişti. Muhsin Toprak, işadamı Halis Toprak’ın kardeşiydi.

29 Mayıs 2009 Cuma

Menderes'e nasıl işkence yaptılar?

1960 askeri darbesinin ardından idam edilen Başbakan Adnan Menderes'in Avukatı Talat Asal, 27 Mayıs'la ülkenin en az yarım asır geriye gittiğini vurguladı.

Asal, 27 Mayıs sonrasında Yassıada'nın işkence adası haline getirildiğini belirterek, "27 Mayıs ve daha sonrası, Menderes ile ailesi için rezaletin sergilendiği, sahnelendiği bir hal almıştır" dedi.

PAKİSTAN BİLE MENDERES'İ CUNTACILARDAN KURTARAMAMIŞ

Türk siyasi tarihinde önemli izler bırakan 27 Mayıs Askeri Darbesi'nin üzerinden 48 yıl geçti. Açığa çıkmayan bilgi ve belgelerle en önemlisi de dönemin siyasileri ve ailelerinin dramlarıyla hala belleklerde bulunan askeri ihtilal, bugün de güncelliğini koruyor.

Genç subaylar tarafından emir-komuta zincirinin dışına çıkılmasıyla başlayan Darbe'nin ardından Adnan Menderes ve Demokrat Partililer (DP) 14 ayrı davadan yargılandı. Yassıada günlerinin yanısıra yargılama şekli ve sonrasındaki uygulamalarla tartışılan süreç çok sayıda aileyi mağdur etti.

Birçok yazılı ve görsel esere konu olan 27 Mayıs ve Yassıada sürecini en iyi bilen ve kitaplaştıran isimlerden birisi de Adnan Menderes'in çetin süreçte avukatlığını üstlenen Talat Asal.

Menderes'in Burhan Apaydın'la birlikte müdafaasını yapan Asal, 48′inci yılına giren darbenin ve sonrasının tanıklarından biri olarak yargılama şartları ve Yassıada sürecinden söz etti. Çankaya'daki evinde dönemi ana hatlarıyla değerlendiren Asal, DP'nin aniden vücut bulan bir oluşum olarak ele alınamayacağını belirtti.

Talat Asal, 1946′da siyaset sahnesine giren teşekküle dönemin iktidarının yanısıra askeri ve sivil bürokrasi tarafından tahammül edilemediğini ifade etti. Asal, DP'nin milletin teveccühüyle iktidara geldiğini, milli iradenin yansıması olduğunu kaydetti.

1961 Anayasası'nın ardından kurulan Adalet Partisi'nin milletvekillerinden ve Demirel Hükümeti'nin bakanlarından olan Talat Asal, DP'nin iktidarı süresince millete mal olmaya çalıştığını söyledi. Asal, hayatında derin izler bırakan 27 Mayıs Darbesi'nin sebepsiz yere yapıldığını, yürürlükteki anayasanın rafa kaldırıldığını savundu.

27 Mayıs'ın bir felsefe ihtiva etmediğine işaret eden Talat Asal, "Yapılan Hükümet darbesi ya da kudetta olarak adlandırabiliriz. Kendilerinin akıllı milli iradenin de akılsız olduğu yönündeki kanaatlerin ürünüdür" diye konuştu.

Darbeyle ülkenin yarım asır geriye gittiğini vurgulayan Menderes'in Avukatı, sıkıntılı dönemin vebalinin 27 Mayıs'ı yapanlara, çanak tutanlara ait olduğunu ifade etti. Talat Asal, 27 Mayıs'ın akılla izah edilemeyeceğine, ahlaki tarafının bulunmadığına işaret etti.

"İŞKENCE ADASI HALİNE GELEN YASSIADA, DARBENİN ARLANMAZ VE UTANMAZ TARAFIDIR"

Sözü Menderes'in yargılanma ve ceza evi günlerine getiren Asal, Yassıada'yı darbenin arlanmaz ve utanmaz tarafı olarak niteledi. Talat Asal, burada faaliyet gösteren Yüksek Adalet Divanı'nın mahkemeden uzak bir görüntü arz ettiğinin altını çizdi. Mahkemenin muhakeme etmek değil mahkûm etmek için kurulduğunu söyleyen Asal, Yassıada'nın heyetin çektiği çilenin ta kendisi olduğunu vurguladı.

Talat Asal, şöyle dedi: "O dönem ben ve arkadaşlarımın haftada yarım saatlik bir görüşme yapmamıza imkân tanınıyordu. Benim Merhum Menderes'le yarım saatlik görüşmemde yanımızda kuvvet komutanlarından subaylar bulunurdu. Tuttuğum notları dışarı çıkarmama izin verilmezdi. Yassıada ve vatan sathında iftira ve iddialar uçuştuğu halde cevap veremezdik.

Ceza Usulü Kanunu'nun değişimiyle müdafaa hakkımız elimizden alındı, bununla hâkim reddedemiyor, tahkikatın genişletilmesini isteyemiyorduk. Menderes tarafı olarak çok sayıda davayla karşı karşıyaydık ve dava dosyalarını inceleme imkânından mahrumduk. Kanun daha sonra işkenceye dönüştürüldü, müvekkilimin üzerinde çirkin bir şekilde uygulamaya tutuldu."

Menderes'in kaldığı hücrenin şartlarına ilişkin bilgiler veren Asal, Merhum Başbakan'ın odasından duyduğu ses üzerine uyuyamadığını, durumdan şikâyetçi olduğunu aktardı. Talat Asal, Menderes'in odasının üzerinde mozaik makinesine benzer bir makinenin bulunduğunu zannettiğini belirterek, maddi işkencenin manevi işkenceye dönüştüğünü söyledi.

Adnan Menderes'in odasında tek kişilik siyah karyola, iki sandalye ve bir tahta masa bulunduğuna işaret eden Avukatı, sandalyelerden birinin Menderes'e diğerinin de odasında nöbet tutan subaya ait olduğunu kaydetti.

Eski Bakan Asal, Başbakan'ın dava boyunca gece ve gündüz denetlendiğini ve kahır çektiğini aktardı. Menderes ve DP'li milletvekillerinin her şeyine el konulduğunu bildiren Talat Asal, "Başbakan, ihtiyati tedbir kararıyla Berrin Hanımın nişan yüzüğü dâhil tüm mal varlığından tasarruf edebilme imkânından mahrum edildi. Yassıada bir işkence adası haline getirilmiş, 27 Mayıs ve sonrası Menderes ve ailesi için rezaletin sahnelendiği sergilendiği bir hal olmuştur" şeklinde konuştu.

"YEDEK SUBAY OLARAK VATANİ GÖREVİMİ İFA ETMEME RAĞMEN ASKERLİK YAPMAMAKLA SUÇLANDIM VE NEZARETE ALINDIM"

Davanın ardından kendisine dönük muamelelerden de söz eden Asal, kendisiyle birlikte Menderes'in avukatlığını üstlenen Burhan Apaydın'ın tutuklandığını hatırlattı. Adı Mezar olarak geçen Harbiye'deki hücrede günlerce kaldıklarını söyleyen Talat Asal, yatağı ve yorganı bulunmayan hücredeki kıtık dolu yastığın varlığına işaret etti.

Kaldıkları yerin karşıla ölçülebilecek kadar küçük olduğuna dikkat çeken Asal, nöbetçiye saati sormalarının bile yasaklandığını söyledi. Menderes'in Avukatı, Harbiye'den Balmumcu'ya sevk edildiklerini oradan da tahliye edildiklerini aktardı. Asal, kendisinin 31′inci Piyade Alayı'nda Yedek Subay olarak askerlik yapmasına rağmen askerlik yapmamakla suçlandığını ve nezarete alındığını kaydetti.

"ARAPÇA EZAN OKUNMASINA DAİR KANUN CHP'YE AİTTİ; CHP'Lİ MİLLETVEKİLLERİNİN OYLARIYLA ÇIKTI"

Diğer yandan, Asal kamuoyu nezdinde tazeliğini koruyan Arapça ezan tartışmalarına dair önemli açıklamalarda bulundu. DP'nin en masum hareketinin iftira zeminine çekildiğinin altını çizen Talat Asal, partinin Arapça ezan konusunda iftiraya uğradığını söyledi.

Asal, "Arapça ezanın okunmasına dair kanun CHP'ye aitti, CHP'li milletvekillerinin oylarıyla çıktı. CHP Grup Sözcüsü Eyüboğlu, parti adına yaptığı açıklamada kanuna itiraz etmediklerini, milletvekillerinin takdirlerine bıraktıklarını beyan etti" diye konuştu.

Eski Bakan Asal, yıllar yılı Arapça ezan konusunun Demokrat Parti'ye iftiranın bir başka şekli olarak kullanıldığını ve belli zamanlarda gündeme getirildiğini ifade etti.

(www.habervaktim.com, Mayıs 2009)

Menderes’in idam öncesi son sözleri

Bugün tam 49 yıl olmuş.
Yarım asra yakın.
Halbuki cumhuriyet kurulalı henüz 86 yıl olmuş.
Demek oluyor ki, cumhuriyet tarihinin büyük bölümü bir dramın gölgesinde geçmiş.
Şimdi ki durum çok mu farklı? Zihniyet çok mu değişti?
Buna gönül rahatlığıyla "evet" demek mümkün mü?
Demokrat Parti'yi kapatıp Menderes'i idam idam etmekle, misyon itibari ile o partinin devamı niteliğindeki partileri kapatma hırsından vazgeçmeyip üstelik liderlerini, mesela şimdiki reisi cumhuru bir kulpunu bulup indirme çabası arasında ne fark var?
Hala yatışmamış, nedeni ne olduğu tam olarak bilinmeyen büyük bir öfkenin izleri halen sürüyor.
Bu ülkeye, bu millete hizmet etmenin bedeli ağırdır diye bir söz vardır.
Keşke bu sözün aksi bir durum gerçekleşseydi demek geçiyor insanın içinden ama, akla gelen tüm örnekler yukarıdaki saptamayı doğrulayacak cinsten maalesef.
Bu ülkeye yaptığı hizmet millet vicdanında makes bulmuş hiçbir isim olmasın ki, ahir ömründe sıkıntı çekmemiş, kendisine çektirilmemiş olsun. Bir çırpıda insanın aklına o kadar çok isim geliyor ki.
Taha Akyol yazmıştı;; 1960 yılındaki 27 Mayıs darbesi günlerinde Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren, Washington'a gönderdiği uzun mektupta şunları yazar: "Bütün meslek hayatım boyunca, Menderes ve Demokrat Parti (DP) liderlerine karşı aydınların ve ordunun duyduğu gibi bir nefreti hiçbir yerde görmedim. Başka bir ülkede olsa bu insanlar, tarafsız yargılanmaları ve insaflı davranılması için ayağa kalkarlar ama Türkiye'de Bayar, Koraltan, Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idam edilmesi için çağrı yapıyorlar! Bu tablo gerçekten korkutucu." der.
Sözün kısası, bugün 27 Mayıs.
20. Yüzyılın en utanç verici, en dramatik olayı olan 27 Mayıs 1960 darbesinin 49. yıldönümü.
İdama doğru.
27 Mayıs darbesi sonrası Demokrat Partilileri yargılamak için kurulan Yassıada Mahkemesi'nden Menderes, Zorlu ve Polatkan için idam kararı çıkınca, Menderes kararın infazı için İmralı adasına gönderildi.
Menderes, geminin yanaştığı iskeleden idamını bekleyeceği hücresine kadar 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımını olmadan rahatça yürüdü. Ayrıca misafir salonu ile darağacının bulunduğu yer arasındaki 80 metrelik yolu da, gene aynı rahatlıkla katetti.
Halbuki mahkemeler boyunca iyice bitap düşmüştü. O kadar ki, yazar Samet Ağaoğlu'nun anlatımıyla; "Bayar'ın yanında oturanı seçemedim önce. Yalnız çok ince bir boyun, gevşek beyaz yaka ve sarı saçlar gözüme çarptı. Bir ara başını çevirdi, o zaman Bayar'ın yanında oturanın Adnan Bey olduğunu hayretle gördüm. Yarabbi ne hale gelmişti! Zayıflamış, zayıflamıştı. Yüzünde benek benek çiller. Sanki uzun bir hastalıktan yeni kalkmıştı.' diyecektir. (Arkadaşım Menderes, 1967, Baha Matbaası sf: 176)
O kadar ki, Yassıada'da tebessüm etmek bile yasaktı. Çünkü tebessümler bir alay, bir hiçe sayış olarak değerlendiriliyordu.
Menderes'e Milli Birlik Komitesi'nin idam tasdik kararı, kendisine tahsis olunan misafir salonunda Yassıada Başsavcısı Egesel tarafından tefhim edildi. Cumartesiyi pazara bağlıyan gece saat 01.30′da Zorlu ve Polatkan için yapılan formaliteler, Menderes için de tekrarlandı.
Son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi. Verilen Yenice sigarasını içerken son sözlerini söyledi:
"Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın."
Son arzusu, milletin refahını temenni etmek olmuştu.
Menderes, sabaha karşı saat 02.31′de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılmak suretiyle idam edildi.

Asıl suçları neydi?
Son Menderes hükümeti (23. hükümet) Kıbrıs konusunda imzaladıkları ortaklık anlaşmasına garantörlük maddesini yerleştirerek Türk ordusunun 1974 yılında iki aşamada gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı'nın hukuki zeminini hazırlamış , önemli ve yaşamsal bir uluslararası başarıya imza atmışlardı. Bu imza, Osmanlı Devleti'nin gerileme sürecine girdiği geçmiş asırlar boyunca Türk Milleti'nin attığı en onurlu, dış politikada ilk kez böylesine varlığını hissettiren anlaşmalardan biriydi. Bir ilkti.
Türkiye, 1959 yılında hazırlanan ve 1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla uluslararası geçerlilik kazanan Garanti Anlaşması'ndan doğan haklarını kullanarak sözkonusu müdahaleyi gerçekleştirebilmiştir. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye garantörlük sıfatını veren ve Kıbrıs'ın bağımsızlığını tanıyan Garanti Anlaşması'nın (Londra Anlaşması, 1959) 2. Maddesi şöyledir: "Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bu anlaşmanın birinci maddesinde gösterilen yükümlülüklerini göz önüne alarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve aynı zamanda Anayasa'nın temel maddeleriyle kurulan düzenini tanırlar ve garanti ederler."
17 Şubat 1959′da Londra'ya giderken uçağı düştü. Başbakan Adnan Menderes bu antlaşmayı, düşen uçağından sağ kurtulması sonucu bakım ve tedavi için kaldırıldığı klinikte, Londra'da imzaladı. Benim suikast olduğunu düşündüğüm o uçak kazası da bana göre o imzayı engelemek içindi. Bunu engellemeyince, faturayı idamla kestiler.
1961 yılında İstanbul Cumhuriyet Savcısı olan Senator Mehmet Feyyat, 2006 da yayinlanan ifadelerinde, "Telefonlarımızı kestiler ve Menderes usüle aykırı olarak idam edildi. İmralı Cezaevi'nin yönetimi İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na aitti. İnfaza ben bakabilirdim. İhtilal Başsavcısı yetkisi olmadığı halde infazı gerçekleştirdi" dedi.
Kadere bakın ki, Menderes'in mirası Demokrat Parti'ye geçen hafta Hüsamettin Cindoruk genel başkan seçildi. Ben 22 Temmuz seçimleri öncesinde kendisi hakkında (17 Ağustos 2007'de), "Vah Menderes, demek Cindoruk avukatındı." başlıklı yazı yazmıştım.
Bu ülkede hala darbeye niyetlenen bedhahlara sesleniyorum. Geçmiş tüm müdahalerin utancı hala sırtımızda bir yük, bir vicdan ızdırabı olarak duruyor. Siz hala aklınız sıra yenisini üretmenin hesabını yaparken, millet geçmiş müdahalelerle yüzleşmek ve demokrasinin sağlam ikamesi için toptan fatura kesmek için ruhunu tatmin edecek bir bekleyişte duruyor.
Size tavsiyem aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Çok fena gerildik, haberiniz olsun. Sakın ola gözümüze görünmeyin.
"Yeter" kelimesi bu defa asla sözde kalmaz, bilmiş olasınız.
Hiç kimse ve zümre milletten daha güçlü değil.

(Prof. Dr. Osman ÖZSOY, Haber7, Mayıs 2009)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...